Bu soru çok bencilce gelebilir ama Tanrı'yı kendisi bulanların Hristiyan bir ailede doğanlardan daha değerli olması gerekmez mi? İncil'de bir ayette sabahtan beri çalışan işçiye ve son saatte gelen işçiye aynı para verildiği hikayesini hatırlıyorum. (Üzgünüm, not almamışım ayeti.) Ben farklı bir inançla büyütüldüm, o kadar zorluk yaşayarak gidip Hristiyan oluyorum. Fakat Hristiyan doğanlar özgür bir şekilde İsa Mesih'e inanıyor zorluk yaşamıyorlar. Tanrı herkesi eşit seviyor elbette, fakat cennette bunun bir karşılığı var mı? Henüz Hristiyan değilim fakat araştırıyorum. Esen kalın.
Öncelikle soru için değerli kardeşimize teşekkür ediyoruz.
Matta 20. bölümünün ilk 16 ayetinde İsa, işçilere eşit ücret ödenmesiyle ilgili bir benzetme anlatıyor. İsa ayrıca, yalnızca Tanrı'nın lütfuyla olan cennete gitmenin kuralını açıklıyor.
“Göklerin Egemenliği, sabah erkenden bağında çalışacak işçi aramaya çıkan toprak sahibine benzer. Adam, işçilerle günlüğü bir dinara anlaşıp onları bağına gönderdi.
“Saat dokuza doğru tekrar dışarı çıktı, çarşı meydanında boş duran başka adamlar gördü. Onlara, ‘Siz de bağa gidip çalışın. Hakkınız neyse, veririm’ dedi, onlar da bağa gittiler.
“Öğleyin ve saat üçe doğru yine çıkıp aynı şeyi yaptı. Saat beşe doğru çıkınca, orada duran başka işçiler gördü. Onlara, ‘Neden bütün gün burada boş duruyorsunuz?’ diye sordu.
“ ‘Kimse bize iş vermedi ki’ dediler.
“Onlara, ‘Siz de bağa gidin, çalışın’ dedi.
“Akşam olunca, bağın sahibi kâhyasına, ‘İşçileri çağır’ dedi. ‘Sonuncudan başlayarak ilkine kadar, hepsine ücretlerini ver.’
“Saat beşe doğru işe başlayanlar gelip kâhyadan birer dinar aldılar. İlk başlayanlar gelince daha çok alacaklarını sandılar, ama onlara da birer dinar verildi. Paralarını alınca bağ sahibine söylenmeye başladılar: ‘En son çalışanlar yalnız bir saat çalıştı’ dediler. ‘Ama onları günün yükünü ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun!’
“Bağ sahibi onlardan birine şöyle karşılık verdi: ‘Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum ki! Seninle bir dinara anlaşmadık mı? Hakkını al, git! Sana verdiğimi sonuncuya da vermek istiyorum. Kendi paramla istediğimi yapmaya hakkım yok mu? Yoksa cömertliğimi kıskanıyor musun?’
“İşte böylece sonuncular birinci, birinciler de sonuncu olacak.” (Matta 20:1-16)
Beraber inceleyelim:
Bu örnekte, Tanrı ev sahibidir ve inananlar işçilerdir. Bu örnek özellikle mirasları veya sahip olabilecekleri iddia edilen otorite konumu nedeniyle ayrıcalıklı hissedebilecek bireyler içindir.
Aynı şekilde, bir Hristiyan olarak Mesih'e çok fazla enerji yatırmış olabilecekleri gerekçesiyle kendilerini baskın hissedebilecek kişiler için de geçerlidir. Ayrıca, Tanrı'nın lütfunun bir tesellisi olarak herhangi bir yeni inanana eklenir. Yani şunu demek istiyoruz, "Ben Hristiyanım. O kadar yıl kilisede hizmet ettim. 1000 kişi benim aracılığımla iman etti. Ben daha çok kurtuldum." Diye bir şey yok. Tanrı merhametli Tanrı'dır. Yeni iman eden kişi de kurtulmuştur. "Sürekli ben, sürekli ego, ben şöyleyim ben böyleyim" diye düşünmek tam tersine Tanrı'nın gözünde değersizlilktir.
Bu benzetme dediğimiz gibi ücretlerle ilgili değildir, ancak kurtuluşla ilgilidir. Tanrı'nın lütfu ve insanlığa karşı cömertliği hakkında sağlam bir eğitimdir. Gerçekten de, hiç kimse zamansız yaşamı yani sonsuzluğu hak etmediği gerçeği ışığında, hayatın son anlarında Tanrı'yla tanışan insanlara kızmamalı ve kıskanmamalıyız.
"İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir." (Efesliler 2:8-9)
Cennette bulmayı beklemediğimiz birçok kişi orada olacak. İsa'nın yanında çarmıhta ölürken hatırlanmayı isteyen hırsız (Luka 23:40-43), uzun zamandır Tanrı'yı kabul etmiş ve O'na hizmet etmiş olan kişilerin yanında olacak.
Bu durumun bizim standartlarımıza göre adil olduğunu düşünüyor muyuz? Tanrı'nın lütfu herkes için her zaman orada mıdır? Koşullar göz önüne alındığında, Tanrı'nın bize olan iyiliğine odaklanmalı ve sahip olduklarımız için minnettar olmalıyız.
Daha derine inelim..
Bu büyük benzetme hayati bir gerçeği temsil ediyor: Ödülümüzü belirleyen şey, hizmet ettiğimiz zaman ölçüsü ya da konumumuzun belirgin niteliği veya önemi değildir. Tanrı'nın bize yapmamız için verdiği görev, ona bağlı kalıp buyruklarını sadakatle uygulamamızdır.
Rab ona iman eden herkesi ödüllendirecektir. Papaz olmamış, kilisede görev almamış veya kilisenin sahnesinde gitar çalarak tapınmaya öncülük etmemiş olabilir. Bu kişi kilise içinde ön planda olan bir görev almamış olabilir. Ama Rab, hepimizi aynı ölçüde seviyor. 15 yıllık imanlı olsa da, yeni imanlı olsa da. Rab hepimizi seviyor.. Bir kardeşimize sevgi ve samimiyetle su vermek bile çok değerli.
Bazılarımız şöyle düşünebilir "O kişiler benim kadar emek harcamadı." diye itiraz edebilir. Tanrı yaptığımız işin ölçüsü için bize ödeme yapmayacaktır. Bizi, bizi yapmaya çağırdığı işi yapmaya olan bağlılığımıza göre ödüllendirecektir. Sevgi ve samimiyettir önemli olan. Kurtuluşumuz için biz bir şey yapamayız, iman etmek dışında. Kurtuluşumuzu sevaplarımızla kazanamayız. İsa Mesih'e imanla kurtulduk.
"Yüce mücadeleyi sürdürdüm, yarışı bitirdim, imanı korudum. Bundan böyle doğruluk tacı benim için hazır duruyor. Adil yargıç olan Rab o gün bu tacı bana, yalnız bana değil, O'nun gelişini özlemle beklemiş olanların hepsine verecektir." (2. Timoteos 7-8)
Ayrıca, bu benzetme şu anlama geliyor:
Yahudilerin ilk önce bağa çağrıldığını, son olarak da müjdenin Yahudi olmayanlara yayılması gerektiğini ve Yahudilerle aynı avantajlara ve faydalara sahip olmaları gerektiğini gösterir.
Ancak, bu örnek, Tanrı'nın kimseye borçlu olmadığını göstermek için daha da genel olarak anlaşılabilir; olağanüstü bir gerçektir. İncil, ara sıra Tanrı'nın lütfuyla sondan başlayan birçok kişinin, imana daha erken giren diğerlerinden daha önemli bir başarıya, İncil bilgisine ve lütfa ulaşabildiğini gösterir.
Üçüncü ayette, ev sahibi yaklaşık üçüncü saatte pazar yerine çıktı ve başkalarının boş boş durduğunu gördü. Pazar yeri dünyayı temsil eder, ayrıca Mesih'in Müjdesi bizi oradan çağırmıştır.
Sadece Mesih'e inanmak ve onu Rab ve Kurtarıcı olarak kabul etmek, cennete gitmeyi sağlar. Hristiyanlar, Rab'bi yüceltmek ve başkalarını Mesih'e getirmek için gayretle çalışmalıdır ve kalplerimizin samimiyeti nedeniyle cennette ödüller elde edeceğiz.
1. Petrus'ta bize bir yüceliğin solmaz tacını alacağımız söylenir. (1. Petrus 5:4)
Fakat ayık, uyanık ve imanda kararlı olmalıyız. (1. Petrus 5:8-9)
4-6. ayetlerde, ev sahibi işçiler dışarı çıktığında her seferinde dışarı çıktı ve onları gelip bağda çalışmaya zorladı. Bunu Yahudilerin çağrılmasından Yahudi olmayanların çağrılmasına doğru bir ilerleme olarak farkediyoruz. (Markos 16:15; Luka 14:23)
Hristiyan ailede doğanlar konusu:
Emin olun, gerçekten Tanrı ile kişisel bağı olanlar ve kimlik "Hristiyanı" olanlar var. Hristiyan bir ailede doğanların da görmediğimiz zorlukları var.
Fakat kendimize dönersek, cevabımız şudur:
“Ne mutlu ruhta yoksul olanlara!
Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
Ne mutlu yaslı olanlara!
Çünkü onlar teselli edilecekler.
Ne mutlu yumuşak huylu olanlara!
Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara!
Çünkü onlar doyurulacaklar.
Ne mutlu merhametli olanlara!
Çünkü onlar merhamet bulacaklar.
Ne mutlu yüreği temiz olanlara!
Çünkü onlar Tanrı'yı görecekler.
Ne mutlu barışı sağlayanlara!
Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!
Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
“Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.” (Matta 5:3-12)